24 Nisan 2015 Cuma

Tandırı ıskalama!

Aksaydaki Çağrı Restaurant,  bildiğimiz tatları nezih bir ortamda servis ediyor. Burası geleneksel yemekleri ve eğlenceleri sevdiklerimize tattırmak için belki de son şans...

Çağrı Restaurant gerek dekoruyla gerekse yemekleriyle insanları birkaç saat olsun İstanbul'un çağdaş karmaşasından uzaklaştırıyor.



Çağrı Restaurant'a girdiğinizde, mekânın sade dekoru karşısında etkileniyorsunuz. Bu sadeliği sadece camlardaki perdeler ve bordürler bozuyor. Yüksek kenarlı pencerelerden etrafı seyretmek mümkün.

Menüyü elinize aldığınızda hiç de şaşkınlığa uğramıyorsunuz. Yemekler hem bu ortamda geleneksel lezzetlerden tatmak isteyenler hem de görkemli binayı gezmeye gelen yabancılar düşünülerek hazırlanmış. Gerçi böyle menüleri her zaman eleştirmişimdir. Bir lokantanın kendine has karakteri olmalı, kuşbaşılı kâğıt kebabı ile şinitzelin aynı menüde yer alması beni biraz rahatsız ediyor doğrusu. Hadi ızgaralar uluslararası lezzetler sayılır ama, şinitzel gibi belli bir mutfak kültürünü temsil eden yemeklerin bu menüde olmaması gerekir.

Neyse biz yine yemeklere dönelim... Soğuk başlangıçlar başlığı altında yer alan patlıcan salatası, mevsimin zeytinyağlı sebzeleri gibi çeşitleri denemeden olmaz; patlıcan salatasında köz tadı fazla hâkim değildi, is kokusunu sevenler pek beğenmeyebilir. Ama kıvamı güzel ve lezzetliydi. Zeytinyağlılar tabağında yer alan yaprak sarmalar biraz tuzlu olmasına rağmen, yaprakları damağı rahatsız etmeden dağılıyordu, pirinçleri de benim sevdiğim gibi biraz diri kalmıştı. Yine aynı tabaktaki zeytinyağlı fasulye çok az yağla diri ve fasulye lezzeti öldürülmeden pişmişti.

Tandırı ıskalama!


Sıcak giriş yemekleri arasındaki güveçte hazırlanan kuru fasulye (kimi zaman yerini nohuta bırakıyor) tabiri caizse ilik gibi yeniyordu. Damağımızın çok alışkın olduğu bu yemekleri yemek için kalitesiz mekânlara katlanmak yerine böylesine güzel ve görkemli bir yere gelmek çok hoş. Hem geleneksel tatlarımızı hatırlamak, hem de bunlar için kalitesiz servis ve şartlara katlanmamak insanı rahatlatıyor. Giriş yemeklerinden kendinizi kurtarabilirseniz, ki bunların arasında su böreği ve mantı da var, ana yemeklere geçebilirsiniz.

Benim tercihim, yanında iç pilav ile servis edilen kuzu budu tandır oldu. Niyetim biraz da her yerde gerektiği gibi yapılamayan tandırı test etmekti. İyi ki bu düşünceyi taşıyormuşum çünkü yediğim iç pilav ve tandırı ıskalasaydım çok üzülürdüm. Yağ miktarı gayet dengeli, yumuşak ve dışı hafif kızarmış etler beni kendimden geçirdi. Hele iç pilav, birçok yerde yapıldığı gibi sadece baharat katılmış dolma içi mantığıyla değil uzun saatler kısık ateşte demlendirilmiş, yeşilliği ve fıstığı yerinde, dişe gelir kıvamdaydı. Arkadaşımın yediği hünkar beğendi ise açıkçası pek beğenilmedi; isli patlıcan yerine ağza gelen tereyağı tadı patlıcandan tasarruf etmeye yaramış ama lezzette de indirim yapmış.

Bu menünün dışında her gün bir - iki çeşit de spesiyal hazırlanıyor Çağrı Restaurant'nda. Bizim olduğumuz gün incecik dövülmüş biftek şeritleriyle sarılmış taze fasulye demetleri vardı. İnşallah bu yemek özel günlerden çıkar da sürekli ana menüde yer alır. Yemeğin üzerine de anneanne usulü az şekerli, hafif sulu kıvamlı bir fırın sütlaç ya da kendi çekirdeğiyle renklendirilmiş bir ayva tatlısı, günü bitirmek için ideal. Tabii yemeğin üzerine menüde yazdığı gibi "cappuchino" içecek halimiz yok, bizi en iyisi sade bir Türk kahvesi paklar, köpüğü yerinde telvesi de bol.

Lokantanın rezervasyonları neredeyse şimdiden dolu. Hem, iftar sonrası 2. Mahmut Sergi ve Fuar salonunda canlandırılacak olan tarihi direklerarası atmosferine katılmak da eğlenceli olacaktır. Bozacı, şerbetçi, macuncu gibi geleneksel kıyafetleri içerisinde sokak satıcıları çocuklar için çok farklı bir eğlence olacaktır. Bizler belki bu tür eğlencelere alışkınız, belki de bunlardan sıkıldık ama sanırım böyle düşünürsek, yeni nesiller gelecekte bu sene manşetlerde okuduğumuz gibi sadece cadılar bayramını kutlamaya başlayacaklar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder